Searching...
5 Nisan 2017 Çarşamba

Türkiye nasıl Türkleşti?

1300'lerin başında, nedenlerini ve boyutlarını tam olarak henüz analiz edemediğimiz rüzgâr değişimi olmasa bugün buranın adı belki Türkiye değil Acemiye olurdu.


Anadolu'nun yerli halkının İslamlaşıp Türkleşmesi ayrı bir konu. O konuyu vaktiyle bol bol işledik. Şimdi meselemiz başka. O amalgamın içine dışarıdan kimler gelmiş? Türk müymüşler? Ne anlamda Türkmüşler?

O konuda üç olguyu ayırt etmek gerekir sanıyorum. 

1. Türk askerî aristokrasisi
Yani beyler ve onların yakın maiyeti.

9. yy'dan itibaren Türkler İslam dünyasında profesyonel bir askerî kast niteliği kazandılar. Brezilyalı futbolcular gibi düşün: aralarında kişisel rekabetle beraber meslekî dayanışma da olan, uzman ve kapalı bir zümre. 10. yy'da İslam aleminin bölündüğü sayısız emirliğin pek çoğunun başında Türk askerler vardır. Aynı dönemde bütün ipuçları, Bizans devletinde de Hıristiyan kisvesini benimsemiş çok sayıda Türk askerinin rol oynadığını gösteriyor. Malazgirt karşılaşmasında her iki takımın as oyuncuları Türktü.

1071'de Bizans üstyapısının çöküşüyle gerçekleşen şey, o halde, ''Türk istilası'' değil, belki ''İslam-Türk istilası''dır. Zaten bir Türk askerî  ağı var. Sayıları katlanıyor, ama daha önemlisi, ideolojik oryantasyonları değişiyor. Hıristiyanlık seçeneği terk edilip, İslami kültürel kodlar benimseniyor. Sebebi nedir emin değilim. Belki İslam aleminin Hıristiyan Bizans'a oranla ekonomik ve siyasi açıdan güçlenmesidir. Belki 11.  yy başlarında devreye giren Oğuz rezervinin, İran kültürel alanının filtresinden geçerek İslamlaşmış olmasıdır. Hazar Denizinin güneyinden dolanıp gelecek yerde mesela Macarlar ve Peçenekler gibi, kuzeyden gelseler belki İslam-dışı geleneklerini daha fazla korumuş olurlardı.

Türklerin askerî hakimiyetinin demografik sonuçlarına dair elimizde bir veri yok. Demografik sonucu olmuş mu; yani 1071'i izleyen onyıllarda Anadolu'nun nüfus yapısı değişmiş mi? Belirti yok. Yönetici kadrolar değişmiş. Daha önemlisi, yönetici kadronun dini/kültürel yönelimi değişmiş. Memleket İslama ''açılmış''. Fetih o demek, ''açma, açkı''.

Hatırla, tam aynı yıllarda Normanlar önce Sicilya'yı, sonra Britanya'yı fethetmişlerdi. Yönetici bir kast oluşturdular. Ayrı bir egemen sınıf kültür ve kimliğini, sayıları ancak yüzleri bulan bir havuzda, yüzyıllarca korudular. Burada da pekâlâ öyle olabilirdi; olmadı. Ülkenin ana gövdesi kimlik değiştirdi, fatihlerin milliyetini benimsedi, tabir caizse ''Normanlaştı''. Nasıl?

2. İslam göçü ve şehirleşme
Demografik hareketin ilk belirtilerini Malazgirt'ten yüz ila yüz yirmi yıl sonra, 12. yy sonlarında görüyoruz. Aradaki yüz küsur yıl karanlıktır; o döneme ait yazılı veya arkeolojik kaynak hemen hemen yoktur. 1180'lerde tek tük, 1200'den itibaren yoğun olarak göze çarpan olgu ise İslami kozmopolitizm ve şehirleşmedir. İslam ülkelerinden çok sayıda insan, ''açılan'' Anadolu'ya gelir. Geldikleri yerler: Horasan, Tebriz, Şiraz, Musul, Halep, Dımışk, hatta Kahire. Sıfatları, en azından adı bugüne kalanlarınki: tüccar,  sanatkâr, alim, mimar, kadı, mirasyedi, beyzade, müzisyen, derviş, talebe. 

Anadolu'nun o tarihte İslamlarca yönetilen kısmında bugün var olan kent ve kasabaların çoğu – mesela Tokat, Niksar, Amasya, Niğde, Tercan, Hasankeyf, Harput, Kırşehir, Alanya,  Uluborlu, Eğridir, Kastamonu...  ilk o yıllarda palazlandı. Buna karşılık Bizans egemenliğindeki Batı Anadolu'da o tarihlerde beliren yeni şehirler galiba hiç yok.

Gelenler arasında Türkçe bilenler var mıydı, bilmiyorum, galiba kimse bilmiyor. Ama ortak kamu dilinin Farsça olduğu şüphesizdir. Yanısıra hukuk ve bilim dili olarak Arapça egemendir. Şiir ve ticari evrak Farsça yazılır, ama yanılmıyorsam daha çok kitap Arapçadır. 1310'lara dek ilaç için tek Türkçe kitap yoktur.

Konya'da Mevlana Celaleddin, malum, Acem şiirinin anıtsal ismi. Gülşehrî'den başka bir yazımda söz etmiştim, Kırşehir'de kanaat önderi; Şirazlı Sadi'den daha iyi Acemce şiir yazmakla övünüyor; 1310'larda hayatının sonbaharındayken ilk kez Türkçe şiir deniyor. O çağda Osmanlı'daki gibi bir saray kültürü söz konusu değil. Belli ki Kırşehir'in çarşı içinde evlerde oturan eşraf ve efazılı, en azından kültürel konularda, Farsçayı tercih ediyorlar. 

1300'lerin başında, nedenlerini ve boyutlarını tam olarak henüz analiz edemediğimiz rüzgâr değişimi olmasa bugün buranın adı belki Türkiye değil Acemiye olurdu.

Etnik yapı çok farklı olmazdı. Şu hataya çok sık düşüyoruz; Berktay düşmüş, ben bile bazen düşmüş olabilirim. ''Anadolu Türkleri çekik gözlü değil. Ergo: din ve dil değiştirmiş yerliler olmalı.'' Üçüncü ihtimal gözden kaçıyor. Evet, bir sürü insan buraya göçmüş. Ama Orta Asya'dan değil, Yakın Doğu'dan göçmüş. Nitekim ırkça bugünkü Türkiye'ye en benzeyen yer korkarım ki Balkan Yunanistanı değil, İran ve Afganistan, ikinci planda belki Suriye.

''Türkler geldi göçebe olduk, barbarlaştık'' tezi de, en azından bu noktaya kadar gördüklerimiz bağlamında, doğru olamaz. "Türklerin", daha doğru bir deyimle İslamların gelişinden sonraki üç-dört yüzyılda memleket gerilememiş ki; bariz bir şekilde kalkınmış. Göçebeleşmemiş, tersine şehirleşmiş.

3. Oğuz ve Türkmen aşiretleri
Oğuz ve Türkmen aşiretlerinin Anadolu'ya göçü muamma bir konudur. Aklımda kaldığı kadarıyla, ilk kez 1210 veya 20'lerde Asya'da Moğol ve Harezmşah karışıklıkları bağlamında böyle bir olgunun adı anılır. Ardından Musul ve Halep'ten başlayıp Karaman ve Antalya'ya uzanan alanda büyük kargaşaya yol açan Oğuz ve Türkmen ''afeti'' gündeme gelir. Kentli Müslümanlar olayı bir ''barbar istilası'' olarak algılarlar; ağır konuşurlar. Bu dönemde şekillenen göçebe/kaba ''Türk'' imgesi Divan edebiyatına bir mazmun olarak yerleşir. Oysa bu algıyı yaratanların biat ettiği hükümdarlar da Türk soyludur; Kılıç Arslan, İnal, Artuk gibi adları vardır.

Ne biliyoruz? Bir kere Oğuz ve Türkmen daima ayırt edilir. Türkmān, "Türke benzer" ya da ''Türkleşmiş'' anlamında Farsça tabirdir. Muhtemelen Türk töresini ve aşiret yapısını (ne demek?), belki Türkçeyi (nasıl?) benimsemiş İrani unsurlar kastedilmiştir. 1200'leri tam bilmiyorum, ama 1600-1700'leri orijinale yakın kaynaklardan epey çalıştım, o dönemin resmi Osmanlı ıstılahında Türkmān adıyla anılanların çoğunun Ekrad veya Ekradül-asl (Kürt ya da Kürt kökenli) olduğu anlaşılıyor. Halen Antep'ten Manisa ve İzmir'e uzanan bir coğrafyada Türkmen ve ''Yörük'' net olarak ayrıştırılır, ama farkı nedir diye sorarsan asla anlamlı bir cevap alamazsın.

İkincisi, ilk dönemde göçün asıl yoğunlaştığı alanın Kerkük-Musul ve Halep (hatta Urfa, Diyarbekir) olduğu görülüyor. 1700'lere dek süren ikinci kademede buralardan Orta ve Batı Anadolu'ya akmışlar. Bu göçlerin anısı, muğlak da olsa halk belleğinde korunmuştur. O soydan gelenler kendilerini ''Yörük'' ve ''Türkmen'' olarak tanımlar.

Neyi bilmiyoruz? Öncelikle sayılar hakkında hiçbir fikrimiz yok. 25 yıl kadar önce Yanlış Cumhuriyet'i yazarken bu konudaki birincil ve ikincil literatürü sistemli olarak taradım; eleştiri süzgecinden geçebilecek bir bilgi kırıntısı bulamadım. Belki yeni çalışmalar vardır; bakmam lazım. Bugüne kalan Yörük ve Türkmen kimlikleri gösterge ise belki yüzde on ila yirmi gibi bir sayı düşünülebilir. Ama bunların da önemli bir bölümünün ''Türkleşmiş'' unsurlar olduğunu akıldan çıkarmamak gerekiyor.

İkinci bilmediğimiz daha enteresan bir konudur. 1300'lerin ilk çeyreğinde gerçekleşen Türkleşme/Türkçeleşme hareketinin oluşumunda demografik faktörün etkisini bilmiyoruz.

Durun, hemen galeyana gelmeyin. Karamanoğlu Mehmet Bey, Ertuğrul Gazi falan filan, evet, Türk aşiretleri gelmiş, memleket Türkleşmiş, o öyküleri biliyoruz elbette. Ama yazık ki o öyküler olaylarla çağdaş değil; bir kısmı 15. yy sonlarında zuhur etmiş, daha çok kısmı 19./20. yy milliyetçi mit-yapımının eseridir. Üstelik daha beteri şu, 1300 ile 1320 arasındaki ''Türkleşme'' cereyanı yalnız Oğuz ve Türkmen aşairinin yayıldığı alanda belirmemiş. Simültane olarak Kahire'de, Tebriz ve Gence'de, Volga boyundaki Saray'da, Harezm'de, Semerkand'da etkisini göstermiş. Bana sanki demografik değil siyasi bir olay varmış gibi geliyor; halkların şuradan buraya yürümesiyle değil, Moğol egemenliğinin tam o tarihlerde çöküşüyle ilgili bir dizi siyasi karar ya da ideolojik trend kokusu alıyorum.

Ama tam olarak nasıl, kim, neden diye sorarsan cevap veremem, keşke daha genç olsam, üniversitede olsam diye iç geçiririm. 

40 yorum:

  1. Bütün bu önermeler, yeterli belge ve kalıntı olmadığından, gözlem, kuşku ve/veya olsa olsa diye düşünce üretmenin sonucu ! Keşke daha genç ve üniversiter anlamda bir üniversitede olsaydık ve karşılıklı tartışabilseydik ! Yine de yeni düşüncelere yol açtığınız için teşekkürler !
    Yanıtla
  2. Malazgirt savaşının pek üzerinde durulmayan büyük bir sebebi de, o devrin Halep emirinin Selçukluları devamlı savaş için kışkırtması ("gidin şu Rum keferesiyle cihad edin, topraklarını Allah için fethedin..." tarzı). Yoksa o zamanlar aslında Türklerin esas gayesi Şam'a(Levant) yerleşmek, Anadolu'ya değil, ve görünüşe göre Araplarda bundan epey rahatsızlar. Çünkü bilhassa Suriye'de Arap (göçebe, yarı-göçebe, Bedevi vs...) aşiretlerle Türk göçebe kabileler devamlı birbirleriyle kavga ve rekabet halinde.
    Yanıtla
  3. Türkmen kelimesinin aslı Farsça Türk-Manend değil mi? Batı Anadolu Yörüklerinde de bayağı bir Rum kanı vardır esasen.
    Yanıtla
    Yanıtlar
    1. Tam değil. Farsçada "mânend" (benzemek) demek, bu kökten "mân" (benzer) demektir. Türkmen adının Farsça Turkmân (Türk'e benzer, Türk gibi) sözcüğünden geldiğine dair görüşler var, ancak ben bu görüşün çok sağlam olduğunu düşünmüyorum. Bir diğer görüş de Türk + iman sözcüklerni bileşimi olduğu yönündedr, Türk adı, Müslüman olmayanlar için kullanılırken, Türkiman > Türkman > Türkmen adı, Müslüman olanlar için kullanılırmış. Bu görüşe Türkmenistan'daki hemen hemen bütün Türkmenler katılır.

      Ben Egeli ve Yörük kökenli biriyim. Batı Anadolu Yörüklerinde bayağı Rum kanı olduğu görüşüne pek katılamıyorum. Belki "kız alma" yoluyla bir miktar olabilir. Ancak o da zor, çünkü yerleşik yaşam süren Rumlar, çoğu konar-göçer olan Türklere kız vermezler diye düşünüyorum. Bir de o devirler bugün gibi değil, din önemli bir faktör, Müslüman olmayana kız verilmezdi o çağlarda.
    2. Rumlar zimmi idi, yani İslam hakimiyetinde yaşayan gayri-Müslimlerdi ve İslam hakimiyetindeki diğer bütün gayri-Müslimler gibi pek çok haklardan mahrumdular ve fetihler sırasında ve sonrasında birçoğu da köleleştirildi. Köleleştirilenlerin de çoğu zamanla Müslüman oldu. Onun haricinde tercih ya da Müslümana gelin gitme yoluyla Müslümanlaşanlar da var. Neticede Anadolu'da İslama geçen Rum ve Ermenilerin hepsi Türkleşti ve Türk genetik havuzunun bir parçası haline geldiler. Müslüman olduktan sonra göçebeliğe geçmeleri önünde bir engel yoktu, köle ya da gelinseler zaten hayat tarzını seçme şansları yoktu, Müslüman efendi ya da kocaları göçebe iseler onlar da göçebeliğe geçmek mecburiyetinde idiler.
    3. Türk + iman zayıf ve zorlama bir etimoloji bu arada.
    4. Sanıyorum '' yürük" denen insan grubunun bin bir etnik kimligi olsa dahi ırksal kökendeştiten çok bir hayat tarzı olduğu akıldan çıkıyor. Balkanlardaki slauofonla.lu. Tibet yaylalarına kadar. Rahatça "yörük" diye niteleyebileceğimiz hayvanlarıyla dolaşıp yoğurt yapan insan gruplarıyla karşılaşılr. Bir zamanlar avrasya nın tamamına hakim bir hayat tarzının kalıntısıdır. Köylülük şehirlilik gibi
  4. Bir de, Kızılırmak'ın batısında kalanlara Yörük, doğusunda kalanlara Türkmen denir diye öğrenmiştim.
    Yanıtla
    Yanıtlar
    1. Bu da pek doğru bir bilgi değil. Ben çoğu Yörük etkinliğine de katılan, pek çok dernekte üyeliği olan biriyim. Bir şenlik vb. düzenleneceği zaman genelde "Yörük-Türkmen" şenliği adıyla yapılır, Yörük ile Türkmen (ve tabii ki Türk ve Oğuz) adlarının tümü "aynı" anlamda kullanılır bizde. Yani İster Türk de, ister Yörük, ister Türkmen, ister Oğuz, hepsi aynıdır.
    2. Yörükle Türkmen tabirleri Osmanlı devrinde pek bir arada kullanılmıyordu, tıpkı Kızılbaş ve Bektaşi tabirlerinin pek bir arada kullanılmamaları gibi. Günümüzde pek çok mefhum iç içe geçti.
    3. Cumhuriyet yıllarında -statü mülteci midir göçmen mi bilemem, konuya uzağım- gelmiş olan ve artık sayıları muhtemeln çok daha artmış olan Türkmenlerden nasıl ayırt edeceğiz? Ben 70'li yıllarda Eskişehir'de rastlamıştım, kendimi yörük ve türkmen olarak bilirdim; onları görünce -müthiş fizik benzemezlikten kalkarak- onlar mı ben mi, demiştim, onlar türkmense ben neyim?
  5. Şunu hatırladım. İlber Ortaylı, "Orta Asya'dan Anadolu'ya gelenlerin hepsi Türk değildir, gerek Orta Asya'dan gerek İran yaylalarından kopan çok büyük bir İranlı nüfus da akıp gelmiştir, bilhassa Moğol istilalarından sonra" demişti.
    Yanıtla
    Yanıtlar
    1. Anadolu'ya gelenlerin hepsi tabii ki Türk değildi, ama aşağıdaki ilmi tahlilimden çıkan netice gelenlerin çoğunun Orta Asya'nın Türki unsurundan olduğudur.
  6. Sevan Nişanyan'ın da belirttiği gibi, bahsedilen devirlerde Anadolu ve civarına olan göçlere ve sonrasında yaşananlara dair tarihi vesika kıtlığından dolayı mevzu çok spekülasyona açık görünüyor. Böylesine spekülasyona açık bir mevzuda genetik gibi ilimlere olan ihtiyaç bilhassa fazla oluyor. Ben şimdi tamamen genetik ve fiziki antropoloji neticelerine dayanarak mevzu hakkında kendi izahımı sunacağım.

    Nişanyan bu makalesinde bugün Anadolu Türkü dediğimiz halkın ırken en çok İran, Afganistan ve ikinci olarak da Suriye coğrafyasına benzediğini iddia etmiş. İlaveten, Osmanlı'nın Türkmen diye adlandırdığı grupların ekseriyetle Kürt asıllı oldukları iddiasında bulunmuş. Bu iddialar genetik ilmi vasıtasıyla sınanabilen iddialar ki ben de şimdi bunu yapacağım.

    Aşağıdaki linkte Anadolu Türkleri ile çeşitli Türki ve gayri-Türki halkların ADMIXTURE analizi adı verilen detaylı otozom yani umumi genetik analizi görülmektedir:

    https://drive.google.com/file/d/0B9n4j3PQ81RcNGpTODFXQVhNWFk/view?usp=sharing

    Anadolu Türklerinde Hindistan, Pakistan, Afganistan taraflarında zirve yapan koyu yeşil komponent Ermenilerdekine yakın miktarlarda görülürken İranlılar, Kürtler ve Azerilerde çok daha yüksek miktarlarda görülmekte ve hatta Filistinli, Ürdünlü ve Suriyelilerde bile Anadolu Türkleri ve Ermenilerden daha yüksek çıkmakta. Aynı komponent Afganistan taraflarında çok fazla yüksek çıkıyor dikkat ederseniz (Pathan Peştun demek bu arada). Avrupalılarda zirve yapan koyu mavi komponent ise Anadolu Türklerinde dikkate değer bir miktarda ve Azerilede daha düşük bir miktarda görülürken Ermeniler dahil diğer Yakın/Orta Doğu halklarında yok ya da çok düşük miktarlarda. Anadolu Rumları analize dahil değil maalesef (analizdeki Yunanlar Balkan Rumları), o yüzden onlardaki koyu mavi komponent miktarlarını göremiyoruz, ama genetik neticesini gördüğüm Anadolu Rumlarından yola çıkarak onlarda o komponentin ve diğer Batı Avrasya komponentlerinin Anadolu Türklerindekilere benzer miktarlarda çıkacağını söyleyebilirim. Sarı ve mor tonlarında gösterilen Doğu Avrasya komponentleri ise Anadolu Türklerinde ve Azerilerde düşük de olsa bulunurken İranlılar, Kürtler ve Suriyelilerde yoklar ya da yok denecek kadar düşük miktarlardalar, Orta Asya Türki gruplarında ise epey yüksek miktarlardalar ki bütün bu neticeler Anadolu ve civarına bahsedilen devirlerde göçenlerin ekseriyetinin yüksek miktarlarda Doğu Avrasya komponentleri taşıdığına ve dolayısıyla Türkiliğine işaret ediyor. Hülasa, bugünkü Anadolu Türkleri Doğu Avrasya komponentleri haricinde Anadolu Rumlarının çıkacağı gibi görünüyor bu ADMIXTURE analizinde ve diğer gördüğüm ASMIXTURE analizlerinde.

    Şimdi de Anadolu ve Balkan Türkleri ve Anadolu ve Balkan Rumlarının bir arada bulundukları ve yine umumi genetiği baz alan bir Batı Avrasya halkları PCA yani principal component analizini paylaşacağım:

    https://drive.google.com/file/d/0B9n4j3PQ81RcU0FkYXhLSl9UeVU/view?usp=sharing

    Görüldüğü gibi, Anadolu Türkleri Anadolu Rumları ve güney İtalyanlarla kümelenirken Balkan Türkleri ve Balkan Rumları ise diğer Balkan ve İtalya halkları ile kümeleniyor. Bu da Nişanyan'ın da temas ettiği Anadolu Türklerinin Balkan Rumları ile olan ırki mesafesini izah ediyor, zira Anadolu ve Balkan Rumları genetik ve dolayısıyla ırken birbirlerine nispeten uzak ve Anadolu Türkleri Balkan Rumlarından ziyade Anadolu Rumlarına yakın genetik ve dolayısıyla da ırken (tabii ki öyle olacak, Anadolu'ya gelen Türkler Anadolu'nun Rumları ile karıştı esas itibariyle, Balkan Rumları ile değil).
    Yanıtla
    Yanıtlar
    1. Onur Bey,
      Üstte linklerini paylaştığınız bu görüntüler hangi makaleden alınmış ? Referans verebilir misiniz? 
    2. İlki şu çalışmadan:

      http://biorxiv.org/content/early/2014/07/30/005850

      İkincisi ise şu çalışmanın Anadolu Rumları ilave edilmiş olan son hali:

      http://www.nevgen.org/Autosomal_PCA_charts_Of_Europe.html
    3. Sayin Onur Bey,

      Birincisi, "calismanin Anadolu rumlari, Balkan turkleri vs. ilave edilmis son hali" diye bir sey yok. Yayimlanan hali son hali (Burada: dx.doi.org/10.1371/journal.pone.0105090 ). Eger bahsettiginiz bir “follow-up” calisma ise onunla ilgili web sitesindeki birkac uyduruk PCA grafiginden baska birsey yok. Kusura bakmayin biz (ben ve nisanyan hocam) bunu veri olarak kabul edemeyiz.

      Ikincisi, verdiginiz linklerdeki yayimlanmis iki calisma da turkleri kabak gibi iran, azeri, ve hatta ermenilerle ayni gen havuzunda konumlandirmis. Yani calismalar sevan hocanin soylediklerini destekliyor, sizin iki sayfa uzattiginiz meseleleri degil. Oyle az bir sey koyu yesil turklerde var, o da avrupanin baskin gen havuzu falan da yapmayiniz lutfen, bana islemez (sevan hocama da islemez herhalde). O yesil kadar sari da var bizde, onlar da sayilmaz (yesil derken pLos Genetics yayindaki yesil).

      Digecegim odur ki, ben de isterim bi troy'lu herkul’un, iskender’in torunu olmayi ama gorunen o ki bizler kabak gibi Darius'un askerleriyiz. Veriler oyle soyluyor.

      Ama tabii simdi o yayinlari okumadim, simdi bilmiyorum orneklemleri nedir. Turk gen havuzu adina belcikadan emirdagli 30 adam bulmuslarsa iyi yapmamislar tabii. Zor turk gen havuzuna denk gelen bir orneklem hazirlamak. Muhtemelen becerememislerdir.

      Sonra, bu yakin tarih (tarih oncesi olmayan) insan genetigi calismalarinin sakati coktur. Sonuclar ideolojiye gore egilip bukulur falan. Gecen, yunanli bi arkadas geldi modern yunan gen havuzu antik yunana cok benziyormus, cok mutluydu (su makale sanirim: doi: 10.1038/ejhg.2017.18) . Bir grup yunanli yapmis calismayi. Hakli tabii sevinmekle, 300 spartaliyla akraba cikti, biz de cika cika boklu darius’un askerleri ciktik. Ezildim tabii… Neyse, bu tip ”bias” insan genetigi calismalrinda hep var. Yahudiler cok yapar bunu: arapla akraba cikacaklar diye korkuyorlar..

      Neyse, daha da fazla kucuklamayayim.. Sayin Onur Beycigim surcu lisan yaptiysam affola…
    4. Adsız,

      Yazdıklarından ne konuştuğunu tam bilmediğin anlaşılıyor. Senin ilk linkinde geçen çalışma benim ikinci linkimde geçen çalışma için kullanılan genomların kaynaklarından sadece biri. Ne diyor benim linkteki çalışmada:

      "For this one are used many genomes from publicly available collections and works, like HGDP, HGP, Behar et al, Yunusbayev et al (2011), 1000 Genomes, Hellenthal at al (2014), Western Balkans (http://journals.plos.org/plosone/article?id=10.1371/journal.pone.0105090), and others. Beside them, for PCA are used many genomes from FTDNA Family Finder or 23AndMe. There are also several ancient genomes included in PCA, Loschbour, Stutgart, BR2 and NE1."

      Yani benim linkini verdiğim çalışmada çeşitli akademik çalışmalara ve databaselere ve bir de büyük genetik test şirketlerinden test yaptırmış kişilere dayanan genomlar kullanılmış, yani senin verdiğin ilk linkteki çalışma analizlerde kullanılan genomların kaynaklarından sadece biri. Linkini verdiğim çalışmanın son halini nereden biliyorsun diye soracak olursan, çalışmayı yapan kişiyi tanıyorum da ondan, Vuksan isimli bir Sırp ve aynı zamanda FTDNA firmasının Family Finder testine göre anne tarafımdan dedeme uzaktan akraba. O yüzden çok emailleştim onunla. Onun çalışmasında kullandığı Balkan Türkü ve Anadolu Rumu genomlarını bizzat ben sağladım ona. FTDNA'de Anadolu, Balkanlar ve Kafkasya üzerine bir genetik projesinin adminliği yaptığımdan bu coğrafyalardan çok sayıda kişinin genetik neticesini gördüm ve bu kişilerden bir kısmının genom datasını Vuksan'ın analizlerinde kullanması için ve tabii ki rızalarını da alarak bilgisayarıma yükledim. Hakkımda bilip bilmeden ithamlarda bulunacağına anlamadığın mevzuları anlamaya çalışsan iyi edersin.

      Bu dediğim şey genetik analizleri tahlili için de cari. Anadolu Türklerinde Güney Asya genetik tesirinin İran taraflarındaki miktarlar yerine Ermeni ve hatta Anadolu Rumu miktarlarında görülmesi kolayca geçiştirilecek bir şey değil. İlaveten, Anadolu Türklerini Anadolu Rumları ve Ermenilerden ayıran genetik tesirin Güney Asya değil de Sibirya ve Uzak Doğu tesiri olması İran bağı yerine Orta Asya Türki bağına işaret ediyor. Sibirya ve Uzak Doğu komponentlerini attığında Anadolu Türkleri Ermenilere ve bilhassa Anadolu Rumlarına aşırı derecede yakın çıkıyorlar genetikte.

      Dikkat edersen Anadolu Rumları diyorum, Balkan Rumları demiyorum. Verdiğim ikinci linkteki analizde görüldüğü üzere, Anadolu Rumları genetik olarak Anadolu Türkleri ve Ermenilerle kümeleniyor, Balkan Rumları ile değil (Balkan Türkleri ise diğer Balkan halkları ile kümeleniyor zaten). Akademik çalışmalarda kullanılan Yunan genomlarının hemen hepsi Balkan Rumlarından olduğu için insanlar Anadolu Türklerinde Rum menşesi düşük diye yanlış tahliller yapabiliyor maalesef.

      Anadolu Rumlarının Balkan Rumları yerine genetikte neden Anadolu ve civarının diğer halkları ile kümelendiğinin sebeplerine gelirsek... Anadolu'da Yunanca jenositle yayılmadı, Anadolu yerlilerinin ekseriyeti Yunancaya geçti asırlar içinde. Yani Anadolu Türkleri için, İskender'in torunları olmasa da, Homer'in, Herodot'un, Galen'in, Tiyanalı Apollonyus'un ve tabii Troyalıların torunlarıdır diyebiliriz. Daryus'un askerleri arasında Anadolulular da çoktu, o yüzden Daryus'un askerlerinin torunları da diyebiliriz tabii.

      Akademik genom çapında (genome-wide) genetik çalışmalarında Anadolu'nun çeşitli bölge ve vilayetlerinden (Kapadokya, Kayseri, Adana, Balıkesir, Aydın, Trabzon) genom görebilirsin, yani Anadolu Türkleri diğer çoğu halktan iyi temsil ediliyor genom çalışmalarında.
    5. Sayin Onur Bey,

      Birincisi, siz isminizi vererek, bense ismimi saklayarak yaziyorum. Ben sizin kim oldugunuzu bilebirim, sizin ise, benim kim oldugum hakkinda bir fikriniz yok. O yuzden bu tartismaya 1-0 onde basliyorum. Bu haksiz durum icin kusuruma bakmayin. Anonim olmak rahat. Obur turlu, usturuplu yazmak gerekirdi, bakara makara yapilmazdi. Anonim olarak kendimi ozgur hissediyorum. Mesela bunu yazrken ayni zamanda burnumu karistiriyorum Sizin yanit verirken burnunuzu karistirma luksunuz yok.

      Ikincisi bu yorumlara html-link yazilabliyormus (ahanda burdaki gibi). Bundan sonra web kaynaklarini bu sekilde verebilriz.

      Son olarak, yukaridaki linkten anladigim, bu isten akademik olmayan yollardan ekmek yiyorsunuz, veya yeme olasiliginiz var. Buna cok saygim var ve kakara kikirim ile sizin -konu hakkinda uzmanliginiz- ile ilgili yalan-yanlis olmusuz algi yaratmak istemem. Bunun icin de sizden ozur dilerim. Maksatim ortamlari neselendirmek. Zaten dediginiz gibi ne PCA tarzi veri ozetleyen analizleri, ne de bu "milliyet tayin" metodlarini aslinda pek anlamam.

      Neyse konu artik bu degil. Yeni konumuz tartisma adabi. Bununla ilgili size sarmaya devam edebilirim: Eger argumanlar mantik hatalari iceriyorsa, orengin karsi tarafin gercek olarak sundugu onermeler hem gormezden gelinip hem de ihlal edilmeye devam ediliyorsa, yada “ama ben bunu yapan adami taniyorum”lar arguman olarak sunuluyorsa tartismanin anlami kalmaz. Bu konu onemli. Her ne kadar bu yazinin konusu olmasa da nisanyan blogun temel direklerinden biri. O yuzden bu portalda sakaya gelmez, gelmemelidir.

      Cok uzatmadan hizlica acip kapayayim: Yanit niteliginizdeki argumaninizi, linkiniverdiginiz calisma uzerinden gelistirmissiniz. Oysa ben o calismayi henuz yayinlanmadigi icin veri olarak kabul etmedigimi zaten soylemistim (orn. bagimisiz insanlar tarafindan degerlendirilmedigi icin). Malsesef siz, orada yazanlarin veri olarak kabul edilebilecegini cok carpik bir sekilde savunmussunuz. Simdi siz, calismanin sahibi Sirp Vuksan’i taniyormussunuz diye, hatta ona orneklem DNA vermissiniz diye, “Evet, Onur bey Vuksan’i taniyormus, hem de bir kisim DNA orneklerini ona o vermis. Ne kadar da yanlismisim” falan diyecegim yok. Vuksan’a ornekleri babam verse, hatta Vuksan babam olsa farketmez. Yaptigim arguman calismanin yayinlanmamis ve sonuclarin web sitesindeki bir kac grafik ve biraz yazidan olusmasiydi. Yani, akademik anlamda calismanin henuz gecerli olmadigiydi. Biraz dikkat.

      Tabii obur yandan akademiyi fazla buyutmemek lazim, simdi artik “predetory” dergiler var. Basarsin 500 dolari calisma yayinlanir, sonar da, “bu bilimsel calismada…” diye muhabbetler edersin. Ober yandan, “peer review” sistemi de artik cok guclu degil. Iyi bir dergiye bile makaleni gonderdigin zaman hakemler muhtemelen benim gibi konuyu pek bilmeyen tiplerden olacak, onlarin insafina kalacaksin. Obur yandan akademik olmayan birseyin degersiz olmasi diye de birsey yok. Akademi disinda da cillop gibi calismalar illa ki var, vs vs… Bana boyle gelecekseniz olur. Baska sekillerle de olur. Ama Vuksan’i meseleye karistirmayin efendim. Sonra da devam etmissiniz zaten anadolu-balkan rumlari, birseyler diye…

      Ozet olarak bitti. Dedigim gibi, Onur beycigim, benim bu genetik konularinda yazdiklarimi ciddiye almamakta haklisiniz. Siz (ve diger stakeholder’lar) iyi yoldasiniz. Kesinlikle guzel isler yapiyorsunuz, devam. (ironisiz). Banim maksatim bakara makara. Ama buralara gelip, mantik hatalariyla dolu argumanlar yayacaksak, meseleye Sirp Vuksan’i dahil edeceksek kulahlari degisiriz. Nisanyan hocam da hic hosalanmaz bunlardan. Son olarak, sizin simdi cikip ” lan bu da hakli aslinda” diyeceginizi zannetmiyorum. Ama yanit verecekseniz, sizden ricam biraz daha yuzeysel ve kibar bir yanit vermeniz. Cevap yazabilecegimi sanmiyorum. Icim icimi yemesin…
    6. Bu yorum yazar tarafından silindi.
    7. Adsız,

      Birincisi, kaba bir mizacım yok, umumiyetle insanlar bana nasıl bir üslupla yaklaşırsa benzer şekilde mukabele ederim. İkincisi, açık sözlüyüm, birisi yanlış ya da yarım yamalak malumatla argümanlarıma karşı geliyorsa bu vaziyeti sırf kibar görünmek uğruna zikretmekten imtina etmem, bedeli ne olursa olsun. Üçüncüsü, linkini verdiğim çalışmaların hepsinin akademik olduğunu iddia etmedim, ayrıca bir çalışmaya sırf akademik ya da peer reviewli diye akademik ya da peer reviewli olmayan bir çalışmadan daha çok itibar etmem. Bu dediğim genetik çalışmaları için bilhassa böyle, genetikte ADMIXTURE ya da PCA tarzı analiz metotlarını doğru bir şekilde kullanmak için akademisyen olmak lüzumu olmadığı bu işlerden anlayan herkesin malumudur. İlaveten, bugün genetikte birçok keşfi amatör diye burun kıvrılan insanların yaptığını iyi bilen ve müşahede edenlerdenim. Dördüncüsü, genetikte kendimin de amatör olduğunu hiçbir zaman gizlemedim, birçok kez bunu mevzusu bile açılmadan ifade etmişimdir. Ve hayır, bu işten ekmek yemiyorum, tamamen gönüllü ve ilme hizmet gayesiyle bu işin içindeyim. Beşincisi, Sevan Nişanyan'ın mevzu hakkında ne düşüneceği hakkında hükümde bulunman hoş değil. O kendi adına düşünebilir, ben argümanlarımı delilleriyle beraber sundum, takdir kendisinin. Kimseyi cebren kendi fikirlerime çekmeye çalışmam. Argümanlarımı delilleriyle beraber sunar, takdiri karşı tarafa bırakırım. Son olarak, yazdıklarımda mantık hatası denebilecek bir şey olduğunu zannetmiyorum.
    8. Sayin Onur Dincer,

      Yanitiniz icin tesekkur ederim.

      Turkiye’nin guncel genetik havuzunun tesipti, ve yakin tarihin genetik ile okunmasi bence de cok zevkli bir ugras. Ama bir kisminin pek te turkiye’ye has olmadigi ideolojik ve etik hassasiyeterden oturu –ki bir kismina katilmak durumundayim-miyim?-, pisirik akademinin bu konuya kolay dalamayacagini dusunuyorum. Bu noktada, sizin gibi cesur insanlar bu bilginin gelismesinde onemli roller oynuyorlar/oynayacaklar. (Nisanyan da muhtemelen boyle dusnuyor ama korkuyorum soylemeye. Korkuttunuz ;-) Bunun, yani turkiye genetik havuzunun bilinmesinin, ozellikle tip alaninda saglayacagi kazanimlar ise ciddiyetle dusunulmeli. Keske bu isten ekmek yiyen/yediren insanlar da cogalsa...

      Belki ilginizi ceker; Temmuz’da ITU’de su sempozyum var. Bir poster veya sozlu sunumla burada bahsettiginiz bulgulari ozetleyebilirisiniz. Bir cok katilimcinin ilgisini cekebilir, siz de faydali geri bildirimler alabilirisniz.

      Selamlar
    9. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
    10. Hiç kimseye hakaret etmememe rağmen son yazımın neden silindiğini söyleyebilir misiniz? Yanlışlıkla sildiniz diye tahmin ediyorum.
    11. Evet Onur Bey, yanlışlıkla sildim. geri almaya çalışıyorum. lütfen kusura bakmayın. eğer sizde kayıtlı ise, tekrar gönderirseniz hemen yayınlayayım. Admin
    12. Normalde her yazımı göndermeden evvel bir Word dokümanına kopyasını alırım. Ama bu sefer öyle yapmadım, onda da bu aksilik oldu. Geri alabilirseniz çok iyi olur.
    13. Alıntı

      "Sonra, bu yakin tarih (tarih oncesi olmayan) insan genetigi calismalarinin sakati coktur. Sonuclar ideolojiye gore egilip bukulur falan. Gecen, yunanli bi arkadas geldi modern yunan gen havuzu antik yunana cok benziyormus, cok mutluydu (su makale sanirim: doi: 10.1038/ejhg.2017.18) . Bir grup yunanli yapmis calismayi. Hakli tabii sevinmekle, 300 spartaliyla akraba cikti, biz de cika cika boklu darius’un askerleri ciktik. Ezildim tabii… Neyse, bu tip ”bias” insan genetigi calismalrinda hep var. Yahudiler cok yapar bunu: arapla akraba cikacaklar diye korkuyorlar.."

      Yanıt

      Yahudiler Araplarla elbette akraba çıkacak, zaten akrabalar :) hem genetik hem de dil açısından yakın akrabalar, Arapça "beyt" (ev), İbranca "bet" (ev), Arapça "Selam Aleykum" (Esenlik Üzerinize), İbranca "Şalom Alekhim" vb. bal gibi akrabalar, dile de soyca da.

      Türk denildiğinde doğu Türkiye'deki insanları baz alırsan elbette darius'un askerleriyle akraba çıkarlar, zira doğu Türkiye genetik açından daha çok İranî'dir, Kürtler ve Ermeniler genetik bazda fazladır. Güneydoğu Anadolu'da ise Semitik genler fazladır (Arap-Yahudi-Süryani-Asurî). Biz, "Türk" dendiğinde Kürt ve Ermeni "olmayanları" anlıyoruz, hah, işte onların da %75 küsürü Rum denen kişilerle birebir "aynı" soydur, darius'la marius'la ilgileri yoktur.

      Yunanlılara gelince, bugünkü Yunanların antik Yunanlarla olan genetik bağı taş çatlasa %45 civarıdır, gerisi karman çormandır.
  7. devam...

    Son olarak, dünyada fiziki antropolojinin piri kabul edilen Carleton Coon'un fiziki antropolojik ırki kategorilere dayanan modern Batı Avrasya ırk haritasını paylaşmak istiyorum:

    https://drive.google.com/file/d/0B9n4j3PQ81RcQzY3ZzBOeDFRSTg/view?usp=sharing

    Haritadan anlaşılacağı üzere, Anadolu Türkü coğrafyasının İran, Afganistan, Kürt, Azeri, Orta Asya coğrafyaları ve Suriye/Lübnan tarafının Akdeniz kıyı şeridi hariç Arap coğrafyası ile ırki bağı zayıf görünürken Ermeni, Gürcü, Kıbrıs, Balkan ve hatta İtalya ile ırkı bağı dikkate değer miktarlarda görünüyor.

    Bütün bu genetik ve fiziki antropolojik neticeler ışığında, Anadolu'ya gelenlerin ekseriyetle Orta Asya'nın Türki unsurundan olduğu ama Anadolu'da Anadolu'nun yerlileri ile çok karışarak yüksek nispetlerde onların genetik ve ırki vasıflarına büründükleri anlaşılıyor. Yani Halil Berktay'ın aynen o minvalde olan iddiası tasdik edilirken Sevan Nişanyan'ın bugünkü Anadolu Türklerinin ırken en çok İranlılar, Kürtler, Afganlar ve Suriyelilere yakın olduğu iddiası çürütülüyor.

    Buraya kadar tamamen genetik ve fiziki antropoloji gibi disiplinlerin ilmi tetkiklerine dayanan bir tahlil yaptım. Şimdi gelelim bu ilmi neticelerin ışığında tarihi malumatı nasıl okuyabileceğimize. Türkmen kelimesi etimolojisi ve manası ihtilaflı bir kelime. Yüksek ihtimalle "Türke benzer" manasına gelen Farsça Türkmanend tabirinden bozma. Lakin "Türke benzer" ile neyin kastedildiği açık değil. Makdisi ve Kaşgari gibi erken devir kaynaklarına bakılırsa Oğuz ve Karluklara ya da en azından bir kısmına (muhtemelen Müslüman olanlarına) Türkmen ya da o devirdeki şekliyle Türkman deniyordu. Zamanla Türkmen adı Oğuzlar arasında İslamın yayılması ve Fars kültür tesirinin artışıyla paralel olarak tutmuş görünüyor ve hatta öyle ki zamanla Oğuz tabirinin tamamen yerini almış. Yani ortada Türkmen tabirinin Oğuz tabiriyle birbirlerini dışlayan manalarda kullanıldığına dair bir emare yok, en azından ben göremiyorum, Nişanyan'ın aksi istikamette delili varsa görmek isterim, her zaman farklı fikirlere açığım.
    Yanıtla
    Yanıtlar
    1. Yazdıklarınız bence mantıklı ve kendi araştırmalarımla paralel. Bence de Anadolu Türkleri büyük ölçüde Anadolu Rumlarının kimlik değiştirmesiyle ortaya çıkıyor. Orta Asya, İran, Arap v.b. unsurun ayı çok düşük. Genetik araştırmalar bunu gösteriyor. Farklı sonuç veren bir çalışma henüz okumadım. Benim için karanlık tek husus şu: Anadolu Rumları dediğimiz insanlar kimler? Kökenleri kim? Yunanlar mı yoksa Hitit'inden Frig'ine binbir tonda yerli halkın karışımı mı? Veya Luvi ya da Hitit baskınlığı mı var? Türklerin genetik olarak en yakın akrabasının Yunanlar olması Anadolu Rumlarının da çoğunlukla Yunan kökenli olduğunu ima ediyor sanki. Ne dersin?

      Şu ''Yürük'' meselesine gelince... Yürümekten geliyor olsa gerek, konar göçer manasında. T zamanla y'ya dönüşmüş olabilir, Türük olmuş Yürük. Yürük, esasında Türk demek ve göçebeliği ima ediyor. Yörük ile Türkmen arasında (Anadolu'daki kullanımda) fark yok ama Oğuz Yabgu Devleti zamanında Türk ile Türkmen farkı çıkmış. Farkın temeli dine dayanıyor. Müslüman olana Türkmen, Şamanist kalana Türk denmiş. Türkmen, ''Türk benzeri'' demek ama ''Türkleşmiş'' manasında değil. ''Bir zamanlar Türk/Şamanist olan, şimdi de onun dilini ve göçebeliğini sürdüren'' manasında. Türk veya Türkmen diyelim fark etmez, başlıca kültürel kodu dil veya din değil göçebeliktir. Göçebe olmayan Türk(men) olmaz (haliyle Yürük de olmaz). Göçebeliği bırakırsa Türklükten çıkmış demektir.

      Bunlar Anadolu'ya hakim olunca yerli Rum halk Türkleşiyor. Ama kendine Türk demiyor, Rum(i) diyor. Sadece dili Türkçeleşiyor. Başka bir değişim yok. Türklük/göçebelik olumsuz görülüyor. Anadolu Selçuklu Devleti dediğimiz devletin asıl adı (resmi adı) Devlet-i Rum. Mevlana'sından Yunus'una kendine Rumi diyor. Abdalan-ı Rum, Bacıyan-ı Rum, Gaziyan-ı Rum deniyor. Abbasi Halifesi Yıldırım'a ''Hükümdar-ı İklim-i Rum'' diyor. Fatih kendine ''Sultan-ı Rum'' diyor. Timür, Yıldırım'ı yenince ''Rumiyanı yendim, sultan-ı rumu esir aldım'' diyor. Mısırlılar Anadolu'dan gelene Rumlu diyor. Türk diyen yok. Atalarımız kökeninin gayet farkında. Onlara Türk diyenler sadece Avrupalılar. Ama onlar da Türk sözcüğünü Orta Asyalı bir ırk manasında değil, ''Müslüman Bizanslı'' manasında kullanıyor. Doğa Rum ahalisinin Müslüman olanlarına topluca Türk diyor, dil bile gözetmiyor (Arnavut'a da Türk diyorlar).

      1900'lerin başına dek böyle. ''Anadolu ve Rumeli'nin İslam ahalisine Türk denir'' tanımı var. Anadolu'nun ve Rumelinin ahalisi demek (geçmişte Anadolu da Rum diyarı diye bilindiği için) kısaca Rumi demektir. Bu tanımı, ''Müslüman Rumi'ye Türk denir'' diye özetleyebiliriz. Sonrasında Orta Asya masallarından hareketle Türk'ün içeriği Göktürklere dayandırılmış.
    2. Devam edeyim...

      Türk'ün tanımını doğru yapmak lazım. Tarihi düzgün anlatmak elzem. ''1071'de Anadolu'ya girenlerin torunuyuz'' diye değil, ''1071'den itibaren kimlik değiştirip Türkleşmiş Anadolu'nun yerli halkıyız'' diye anlatmak lazım. Doğrusu bu.

      Oğuzlara gelince... Bunların da kökeni muğlak. Hunlarla ve hatta Göktürklerle ilişkisi muğlak. Anlayabildiğim kadarıyla kökenleri Göktürkler zamanına dayanıyor. Göktürk lideri İstemi Batı'ya gidip bunları buluyor, örgütlüyor, her birine birer ok veriyor ve bunlar Onoklar adıyla sahneye çıkıyor. Onoklar ''Yabgu/Batı Türkleri'' diye de biliniyor. Sonrasında Türgişler adıyla çıkıyorlar. Sonra Hazar hakimiyetinde yaşıyorlar. Sonra Oğuz Yabgu Devleti ve Sulçuklu kuruluyor. Selçuklu dil değiştiriyor ama Oğuzlarla ilişkisi sürüyor. Göçebe Oğuz, Selçuklu'yu yağmalamaya başlayınca Selçuklu biraz da başından atmak için bunlara yurt arıyor ve Bizans'ın başına sarıyor. Anadolu'ya gelişleri böyle oluyor. Oğuzların tümü Anadolu ahalisiyle karışıyor değil. Önemli kısmı hem Bizansla hem yerleşik Anadolu Selçukluyla çatışıyor, savaşlarda kırılıyor, bir bölümü İran'da geri kaçıyor. Burada muğlak nokta bunların kökeni, yani Onoklar. İstemi bunları bulup örgütlüyor, başlarına Yabgu oturuyor ama İstemi'den evvel bunların hikayesi karanlık. Bilinmiyor. Kimdirler, nereden çıktılar? Bence iki ihtimal var: Ya dağılan bir kısım Hun, bir kısım Moğol, bir kısım İskit kalıntısı karışıyor ve bunlar ortaya çıkıyor ya da dağılan Eftalitlerin kalıntısıdırlar.

      Bir de Anadolu'da kökeni için Manav diyen insanlar vardır, bunların kökeni nedir bilmiyorum. Osmanlı bunları ''Yörükan taifesinden'' diye kaydetmiş ama Bizans kaynaklarında da Manavis diye geçiyormuş çok önceden diye aklımda kalmış.
    3. Kaynak veremeyeceğim ama, okuduğum birkaç makaleden ve Adapazarı yöresinde bizzat aralarında yaşadığım Manav kökenlilerden benim edindiğim izlenim: başlarda, "Manav" sözcüğünün, göçebeliği sürdüren Yörükler tarafından, yerleşik tarım hayatına adapte olan (yörümekten vazgeçen) eski Yörük kökenlileri aşağılamak amacıyla kullanıldığı yönünde. Manavlar da zamanla Manav ismini benimseyip, Yörük sözcüğüne ise küçültücü bir mana verir olmuşlar.
      Nişanyan da sözlüğünde: "Manav "Batı Anadolu'da sebze tarımıyla uğraşan bir halk grubu (Yörük zıddı)" özel adından türetilmiş olabilir; ancak bu kesin değildir.(...) Özel ad olan Manav adının kökeni muammadır." diyor.
    4. Fırat ve Onur'un yazdıklarına katılıyorum. Türk demek, Müslüman olmuş ve anadil olarak Türkçe dediğimiz dili benimsemiş olan Rum (Anadolulu) demektir, nokta.

      Konuşmakta olduğumuz dil (Batı Oğuzca) kesinlikle Orta Asya'dan gelen bir dil, bu dili bu topraklara getirenlerin torunları da hâlâ buradalar, yani genetik olarak da Türk olan, kökleri Orta Asya'ya dayananlar. Ancak bu kişilerin bugünkü Anadolulu Türkler içindeki oranı %12 kadardır, hepsi bu. Geri kalan Türklerin de bir kısmı İranî, bir kısmı Semitik, bir kısmı da Kafkasyan (Kartvel) genleri taşımaktadır elbet, ancak tüm bunlar ufak karışmalar şeklinde, asıl ana unsur, yanlış hatırlamıyorsam %78 gibi ciddi bir oran öz Anadolulu. Yani Türklerin %78'i Doğu Akdeniz/Doğu Avrupa ırkından geliyor. Bu nedenle Onur'un verdiği haritada diğer Doğu Akdenizlilerle yakın gözüküyoruz (İtalyanlar, Yunanlılar, Arnavutlar vb.)

      Atalarımız zaten kendilerine Rum (Romalı, Anadolulu) diyorlardı çekinmeden. Konuşmakta olduğumuz dile bile bence "Rumca" (Anadoluca) denebilir, kelime bazında zaten oldukça karışık bir dil, sadece temel sözcükler ile yapı, sentaks vb. Orta Asya'ya dayanıyor.

      Benim sizlere uçuk gelecek bir tezim var hatta :) bence ileride İslamcı/Osmanlıcı olanlar kendilerine Osmanlı/Türk demeyi sürdürürlerken, seküler olan ve İslamî bir yaşam sürmeyenler kendilerine Rum (ya da Rumî) demeye başlayabilirler. Tıpkı din üzerinden ayrışan Boşnak-Sırp (hatta Hırvat) örnekleri gibi. Kendilerine Rum diyen seküler kesim, aynı zamanda daha az Arapçalı-Farsçalı dillerine de Rumca (Anadoluca) diyebilir pekâlâ... Zaten bu gidişle İslamcı kesim Arap alfabesine geri dönüp lisânlarına Osmanlıca diyecekler :) seküler kesim ise Latin alfabesi kullanmayı sürdürecek. Tıpkı Kiril alfabesi kullanan Sırplar ile Latin alfabesi kullanan Hırvatlar gibi bir ayrışma yaşanabilir ileride... Osmanlılar/Türkler ile Rumlar/Anadolular.
  8. Frigler, Likyalılar, Hititler gibi göçler, müslüman göçler başlamadan önce batıdan da olmuş. Fakat doğunun kültürel asimilasyonu nedeniyle, insanların giyimleri, görünüşleri, düşünce yapılarının değişmesiyle ortaya çıkan davranışları gibi özellikler, insanları Iran (Iranid) ve Afganistanlı (Irano-Afghan) grubuna daha yakınmış, bunlar daha çokmuş gibi gösteriyor bence. Eğer bilimsel çalışmalar, gen araştırmaları doğruysa, yaşayan halkın büyük kısmı da günümüzde Anadolu’nun yerli halkı deniyor ve coğrafik olarak da, orta-doğu’da batıya en yakın olan bölgenin, doğuya daha çok benzemesi, daha sanki olması gerekenden uzak gibi. Türklerden ziyade, Azeriler daha çok Iranlı grubundalar bence. Ülkelerinin isimleri de eski Pers Satraplığı zaten. Doğunun değil de Batının kültürel asimilasyonuna uğrasaydık, yine fenotipler aynı kalır, oran bu sefer tam tersi gibi gözükürdü diye sanıyorum. Yine de karışık olmamız güzel. Ukraynalıya benzeyen kız istiyorsan, Ukraynaya gitmeden de, Türkiye’de bulabiliyon, Iranlı kızlardan hoşlanıyorsan Türkiye’de bulabiliyon. Hatta kızıl bile bulabiliyon. (Fakat İranlı kızlar benim favorim. ) Ananem Çerkez olduğundan, “Aaaa ben de Çerkezim deyince” Çerkez bir kız arkadaşım dahi olmuştu. (One night stand diyeyim de yalan olmasın hadi.)
    Yanıtla
  9. 11. asır Oğuz/Türkmen göçleri ile alakalı olarak D. S. Richards'ın İbnü'l-Esir'in El-Kamil fi't-Tarih eserinin 11. asrın Selçuklu ve Oğuz/Türkmen mevzuları ile alakalı kısımlarını İngilizceye tercüme ettiği The Annals of the Saljuq Turks eserini okumanızı tavsiye ederim.

    https://www.amazon.com/Annals-Saljuq-Turks-Selections-fil-Tarikh/dp/0700715762
    Yanıtla
  10. suriyeli akinindan sonra turkiye nasil araplasti onu dusunuruz.
    Yanıtla
  11. Hocam gelen Türkî anâsır içinde bilâ-şüphe İranî dilli tayfalar da vardı. Mongol mezaliminden kaçıp Anadolu'ya aktılar.Nasıl ki Anadoluya istilâ ile gelen Ermeniler Urartuların çöküş döneminde onların bir zamanlar hâkim olukları yerleri ele geçirdilerse ve Urartular/Haldililer sonra Ermenileşip günümüz Ermeni etnojeni içinde müspet yol tuttularsa Türkler içinde de olmuştur. Acaba Ermeni milletinin "Gâvur/Kâfir" mânâsında kullandığı "Daçig-Taçik" Taciklerden alınma bir etnonim aktarması olabilir mi ? En basitinden Mevlâna dahi etnik bir Tacik idi ????
    Yanıtla
  12. Türkiye'deki Türklerin Türklüğü genetik değil dil bazlıdır, bunu bilmeyen yok zaten. Ancak Nişanyan'ın iddiası pek doğru değil. Elbette İran ve Mezopotamya taraflarından gelip de Türkleşmiş olanlar da var, ancak bunlar hakiki Orta Asta Türkleri kadar falan. Türklerin büyük çoğunluğu (sanırım %78 falandı oranı) bildiğin Doğu Akdeniz, Doğu Avrupa ırkındandır, genetik bilimi böyle diyor.

    Nişanyan'ın çabası kimi Kürtçülerin çabalarına benziyor. Son zamanlarda pek çok Türk (özellikle seküler Türkler), köklerinin burada olduğunu kefşediyorlar, bilindik "Orta Asya'dan geldik" söylemi/iddiası terk edilip gerçek köklere vurgu artıyor. Bu da en başta Kürtçülerin ve Nişanyan gibi gizli Türkofobiklerin canını sıkıyor. Çünkü alışılageldik ezberdeki "Türkler buraya sonradan geldi, torpahlarımızı elimizden aldi" tezini yerle bir ediyor. Bu nedenle Nişanyan, baktı ki Türklerin tipleri Kazaklara, Tatarlara benzemiyor, bari topu İran'a, Afganistan'a atayım diye düşünmüş sanırım ancak o da olmuyor. Genetik çalışmaların sonuçları açık, Türklerin %78'i öz be öz Anadolulu.

    Kürtçüler gibi açık ya da Nişanyan gibi gizli Türkofobikler için üzgünüm ancak bizler buralıyız. Tam tersi, asıl Anadolu'ya "sonradan" gelenler Kürtler ve Ermenilerdir, genetik veriler böyle diyor.

    Genetik açıdan bakınca Kürtlerin ve Ermenilerin aslen Hint-Avrupalı (Europoid) olmadıkları ortaya çıkıyor. Kürtlerdeki gerçek Hint-Avrupalı gen toplamı %21, Ermenilerde ise %30 (R1a ile R1b toplamları). Kürtler ağırıklı olarak Semitik bir halk (Süryaniler ve Araplara yakınlar). Ermeniler ise üçte birden biraz fazla Semitik (Süryanilerle ve Araplarla hiçbir genetik farkları yok), üçte birden biraz az Kartvelian (Gürcü), geri kalan da hakiki Hint-Avrupalı (%30) ve bunların karışımından oluşmuş bir halk. Yani Türkleşmeden önce ciddi anlamda bir Ermenileşme var, konuşacaksak önce onu konuşmalıyız. Bir benzeri de batı Anadolu'da Rumlaşma (Helenleşme) olarak var...

    Dünyada, genleri ile dilleri örtüşen halklar çok değildir. Mesela Çinliler bu nadir halklardandır, hem genetik olarak %95'i öz be öz Çinlidir (O3 haplogrubu), hem de dilleri Çin dilidir. Mesela İzlandalılar, %100 hakiki Hint-Avrupalıdırlar, genleri de dilleri de örtüşür. Bu gibi halkların dışındaki büyük çoğunluk genetik olarak tam bir çorbadır. Mesela dünya üzerindeki en fazla Kafkas genlerine (G haplogrubu) sahip halk Osetlerdir (%68 G vardır), ancak dilleri Kafkas dili "değil" İrani bir dildir. İkinci sırada Adıgeler gelir, Adıge dili Kafkas dilidir ve genleriyle dilleri iyi kötü örtüşür ancak Adıgelerde bile Kafkas genleri %64 kadardır.

    Ermeniler, İranlılar, Hintliler, Kürtler, Portekizliler gibi dilleri Hint-Avrupa olan pek çok halkın genleri Hint-Avrupa değildir. En hakiki Hint-Avrupalılar Nordiklerdir (özellikle Slavlar, Keltler ve Cermenler), gerisi language-shift yapmış yerel halklardır.
    Yanıtla
  13. Hekim-Şair Ceyhun Atuf Kansu’nun “Uygarlık Bahçesi Anadolu” deyimini önemsediğim için 1972 yılında defterime şu dizeleri yazmıştım:

    “Ey uygarlık bahçesi Anadolu,

    Sende hangi ulustan iz yok ki?”

    Gerçekten de Anadolu’da hangi taşı kaldırsanız, neresine adım atsanız eski uygarlıkların izne rastlarsınız. Diğer yandan töre ve törenler, halk takvimi ve diğer kültürel olguları araştırdığınızda büyük bölümünün Anadolu kökenli olduğunu görürsünüz. Orta Asya ya da Arabistan’dan getirdiklerimiz ile karşılaştırdığınızda şaşırır; 21. yüzyılda hala ırksal ve dinsel temellere dayalı kültür politikaları üretenlerin, kültürel olmaktan çok siyasal amaçlı olduklarını anlarsınız!
    Yanıtla
  14. Her millet ve kavim tabi ki karışık, melez olmakla birlikte Türk bu anlamda çok sıradışı ve muhtemelen gen çeşitliliği bakımından uzak ara dünya şampiyonu.

    Bunun nasıl olduğu bana çok net olmasa da anladığım kadarıyla binlerce yıl öncesinden itibaren bir çeşit kültürel birlik gibi. Mesela bugünkü AB unsuru milletler zamanla tek millet haline dönüşebilse ve ortak dilleri de Almanca-Fransızca melezi bir dil olarak evrimleşse, ileriki çağlarda bu ortak dili anadili olarak kullananların genetik çeşitliliği, bugünkü Türk'ünkü kadar olmaz bile. O derece yani.

    Ayrıntılar pek yakında inşallah.

    Hürmetler

    S.E.
    Yanıtla

0 yorum:

Yorum Gönder

yorumunuzu buraya yazabilirsiniz

 
Back to top!