''Bana cahil diyorsun, al sana işte cahilden de cahilim'' diyor. Barbarizmi bir hayat tarzı ve onur meselesi olarak benimsiyor.
Ağustos 2014'te yazılmış bir mektuptan.
''Agresif cehalet'' deyimini yanlış kullandım herhalde. Evliya Çelebi hiç saldırgan biri değil. Daha ziyade ''galiz cehalet'' demek lazım belki. Öylesine fahiş bir cehalet ki düz bilgisizlikle tevil etmek zor, sanki arkasında bir kasıt, bir tür meydan okuma var. Bilgiyle tedavi edilebilecek bir şey değil, bir tür tercih, ya da ruh hali.
Bu tür cehaleti mesela ilk devir Hıristiyan yazarlarında görürsün. Antik çağın alabildiğine sofistike, dünyevî, gerçekçi yazarları gider, yerine hurafe ile olguyu ayırt etmekten aciz, çocuk ruhlu bir takım safdiller gelir. Ayrıntıya girersen görürsün ki bu bir çeşit sosyal / sınıfsal tercihtir, bir meydan okumadır. ''Senin gerçekliğin, senin bilgi birikimin beni ilgilendirmiyor, seni topyekün reddediyorum'' diyor. ''Bana cahil diyorsun, al sana işte cahilden de cahilim'' diyor. Barbarizmi bir hayat tarzı ve onur meselesi olarak benimsiyor.
Bugün başta ''İslam'' olmak üzere çeşitli kisveler altında ortaya çıkan fenomeni de böyle yorumlamak lazım. Bir tür bilinçli cahilleşme. Cehalet yoluyla dünyaya meydan okuma. Aynı zamanda sınıfsal bir şey, bilgiyi tekeline almış görünen düzene karşı isyan.
Bir yönüyle iyimser olmaya çalışıyorsun. Bu denli cahil adamların hakikatle başa çıkmasına imkân yok, elbette yenilmeye maḥkūmdurlar diyorsun. Ama işin tuhaf ve acıklı tarafı, cehaletin sağladığı bir garip dokunulmazlık var: yenildiğini bilemeyecek kadar cahil olan adamı yenemezsin. Hakikati tanımamayı sanat haline getirmiş birini hakikat zeminine çekemezsin. Acemi satranççılar vardır, üç hamlede mat dersin, oynamaya devam ederler; sıkışınca tahtayı devirirler. Durum onu andırıyor.
Evliya Çelebi garibim, inşallahu teala Viyana'yı da alacağız hayaliyle yaşamış ve ölmüş. Viyana'yı ziyaret ettiği ve sosyal ve ekonomik gücünü ucundan da olsa gördüğü halde umudunu yitirmemiş. Ölümünden üç yıl sonra 1683'te nihayet denemişler. Öyle bir tokat yemişler ki Viyana'yla beraber Macaristan'ın tamamı ve Sırbistan'ın yarısı gitmiş. İki yüz sene o tokadın şokunu atlatamamışlar.
Bu iyimser senaryo. Yazık ki bugün dünyanın öncüsü olan ülkeler o dirayete sahip görünmüyor. 1683 Viyana'sından çok 390 ve 400'lerin Roma İmparatorluğu gibi duruyor.
Bunun yanında dünyanın düz olduğuna, yerçekiminin yalan olduğuna, neil armstrong'un aya çıkışının kurmaca olduğuna ciddi ciddi inanan insan kitlesini "cehaletin isyanı"ndan başka bir olguyla açıklamak pek mümkün değil sanırım.
Ben hep söylerim, AKP'nin yıllardır namağlup olmasının da sebebi budur, temelinde sınıf kavgasıdır, en dibinde maddiyat yatar. Ne demişler, biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar.
Yalnız sevan hocama şunu da hatırlatayım, o şuurlu tercih olan asi fakat agresif olmayan cehalet, artık peyderpey agresif cehalete dönüşüyor. Materyalistlerin ve en başta Marksistlerin ısrarla iddia ettiklerinin aksine, her şey de sınıf mücadelesi değildir; İdeolojik farklılıklar ve/veya menfaat uğruna da birbirleriyle aynı veya yakın seviyede olan sınıflar, birbiriyle çatışabilirler. Misal, Türkİslamcı-Kürdİslamcı, TürkSolcu-KürdSolcu, Sünni-Şii, AKP-Cemaat, El Kaide-IŞİD, AB(Almanya)-Britanya, Sovyetler Birliği-Çin Halk Cumhuriyeti vs...