Agos Gazetesinden Emre Ertani'nin soruları
Şirince’de yaptığınız hangi işten dolayı ceza aldınız?
2008’de yaptığım küçük inşaatlardan birinde ‘mühür bozma’dan dolayı iki yıl hapis cezası aldım. Benim kaygım bunun ardından birkaç tane daha ceza gelmesi. Şirince’de yaptığım çalışmalardan dolayı yerel mahkemede sonuçlanıp Yargıtay aşamasında olan 19 davam var. Bunlardan 9 tanesi sit alanında kaçak inşaattı. Geçen Ekim ayında yapılan bir yasal düzenlemeyle onlarda hapis cezasını ortadan kaldırdılar. Dolayısıyla benim toplam 21 yıl olan cezam 7-8 yıla düştü. Birkaç gün önce savcılıktan gelen tebligatla öğrendim cezaevine gireceğimi. 10 gün içinde teslim olmam gerektiği bildirildi.
Peki, bu tuhaf değil mi? İstanbul’un yüzde 70’i kaçak ama kimseye ceza verilmiyor. Ama size…
Herkesin bildiği bir gerçek var, bu olay kaçak inşaat meselesi değil.
Nedir mesele?
Kendisine biçilen bir rolü oynamayan oyuncunun cezalandırılması meselesi. Sistemin kabullerini sorgulayan, bunun ötesinde birtakım iddialarla ortaya çıkan ve üstelik de Ermeni olan bir adamın yıldırılması hadisesidir bu. Yıldırma mekanizması yeni değildir. Bir yerden bir kararla olmuyor bu, aynı anda onlarca noktadan harekete geçiliyor. Ondan sonra da ancak işin ayrıntısı üzerinden kavga verebiliyorsun.
Siz ideolojik olarak da birçok cephede savaş veriyorsunuz…
Türkiye’de var olan siyasi kampların hiçbirine oturmuyorum. Herhangi bir kampın adamı değilim, beni destekleyen bir zümre yok arkamda. Bu bir bakıma da bana özgürlük kazandırıyor. Birçok insan bana söverken bir yandan da bağımsızlığımı seviyor. Ben her şeye rağmen sevenimin çok olduğunu düşünüyorum.
Sosyal medyada, eşinizle yaşadığınız olayı gündeme getirip ceza aldığınız için “Oh olsun” diyenler var…
Kimileri Ermeni demekten utandığı için başka şeyleri gündeme getiriyor, dillerinin altındaki bakla başka. Kendilerinin de açıklayamayacağı derin bir nefret var bilinçaltında ve bunu başka yollardan ifade ediyorlar. Ayrıca eşimle yaşadığım olayda kimin haklı olduğuna dair bir bilgi yok ki kimsede. Haklı mıydı bu adam haksız mıydı sorusunun yanıtı verebilen kimse yok. Bu konuda ne ben ne de karım konuştu. Ayrıca Müjde hala en yakınımdır, mesela şimdi Nişanyan Oteli’ni ona devrediyorum.
Bu parantezi kapatıp devam edersek şunu merak ediyorum; cezaevine girmekten kurtulmak için yurt dışına gitmeyi düşünmüyor musunuz?
Bu yaşımdan sonra yurt dışına gidip sefil olamam. Ayrıca yurt dışına gitmem bir yenilgidir ve ben yenilgiyi sevmem, yenilgiyi kabul etmeyeceğim. On binlerce Ermeni pes edip Türkiye’den gitti. Çocukluğumda tanıdığım insanların yüzde 90’ı yurt dışına gitti. Gitmek demek yenilgiyi kabul etmek demektir, marifet burada kalıp mücadele etmek. “Bu memleket bizim, sana yer yok” diyorlar. “Ne münasebet, ben kalıyorum, istiyorsan sen git” diyebilmemiz lazım.
Cezaevine girmemeniz için kampanyalar da başlatılmış.
Kampanyalardan bir şey çıkmaz. Cezanın ertelenmesi gibi bir durum da olmaz, bu kesinleşmiş bir ceza. Ama bunun ardından gelecek mahkûmiyetler var. Bir tane değil ki, 19 davadan söz ediyoruz. Bu davadan belli bir süre yatacağım, ne kadar olduğu da tam olarak belli değil. Bu beni çok rahatsız etmiyor fakat arkasından hangi cezaların geleceğini bilmemek çok kötü. Arzu ederlerse 9-10 yıl içeride tutarlar beni. Yoksa gidip birkaç ay cezaevinde yatmak beni rahatsız etmez.
Şirince’de yaptığınız evlerin yıkılması gibi bir durum söz konusu mu?
Şu anda öyle bir şey gözükmüyor. Hiçbir aşamada, hiçbir problemi çözmediler. Sadece ertelendi, sümenaltı edildi, bekletildi. Ama ne yapacakları belli olmaz bunların.
“Dini duyguları şey etmek davasından bir şey çıkacağını sanmıyorum. ‘Gözünün üstünde kaşın var’ davasından istediğin kadar hapse atabileceğin adamı din davasından içeri sokup başına dert almaya ne hacet?” diyorsunuz.
Çok mantıklı değil mi sence de? Kalkıp da dine ve peygambere eleştiri yönelttiğim için beni bir yıl üç ay hapse atacağına, ‘Gözünün üstünde kaşın var’ diyerek içeri atarlar, problem olmaz, elin Avrupalısının Amerikalısının eleştirisine maruz kalmazlar.
Ermeni olmanızın ceza almanızda etkili olduğunu düşünüyor musunuz?
Bu süreçte benim Ermeni olmamın oynadığı rol apaçık. Türkiye’de sıra dışı herhangi bir şey yapan herkes cezalandırılır. İsterse soyadın Öztürk olsun, fark etmez. Sıra dışı veya kişilikli bir iş yaparsan cezalandırılırsın. Bir de üstüne Ermeniysen bu katmerlenir.
Sıra dışı olduğunuz için pişman mısınız?
Başka türlü olamazdım, bir insan kendini değiştiremez. Yapım bu, böyle olmaktan da zevk alıyorum, bunu değiştiremem. Gençlik yıllarında insanlar “Şu huyumu, bu huyumu değiştireyim, öyle değil, böyle olayım” der. Belli bir yaştan sonra fark ediyorsun ki, ne kadar çabalarsan çabala öylesindir. Buna alıştığın, kabullendiğin zaman hayat daha kolay gelmeye başlıyor insana. Yaptıklarımdan gurur duyuyorum, düzgün işler yaptım. Gerek bu köyde yaptıklarım, Nişanyan Evleri, Küçük Oteller hadisesi, gerek Matematik Köyü, Tiyatro Medresesi, bilimsel çalışmalarım, etimoloji sözlüğüm, Yanlış Cumhuriyet, kamusal tartışmalara katkılarım açısından düzgün ve temiz bir iş yaptığımı düşünüyorum. Bu ülkede insanlara faydası olan işler yaptığımı, aldığımdan fazlasını bu topluma verdiğimi düşünüyorum. Bu bana çok iyi geliyor, zaten bundan fazla ne yapabilirsin ki hayatta?
Sizin gibi birini hapise atsalar bile bu sizin yüceliginizi degistirmeyecek. Sonuna dek arkanizdayiz. Gerekirse hapishanede sizi her gun ziyaret ederiz, ve gelecek yaz duzenlemeyi dusundugunuz felsefe okulunun bir bolumunu hapiste bile yapariz.
Bu savasta yalniz olmadiginizi biliyorsunuz ve sizi desteklemeye devam edecegimizi bilin lutfen.
Yarın Adliyede çalışan mahkumlara sorarım... Aldığım tüyoları da yazarım.
İşinize yayar umarım.
(içine düştüğümüz duruma bak... hapishane tavsiye ediyoruz...)
(Bu yazıyı yazdıktan sonra bir an mahkum olarak Bursa Adliyesinde çalıştığınızı ve Baro odasında aklını yitirmiş beyaz türk avukatların ağzının payını verdiğinizi hayal ettim de... Hayali bile yüzüme geniş bi' tebessüm oturmasına yetti.)
sonra şu türküyü söyletirler sana hani yeni geldinya ortamlarına gerçi üstad sen tecrübelisinde mapushane işinde yinede ortam farkı olur.
Neşet Ertaş – Mapushanelere Güneş Doğmuyor
Hapishanelere güneş doğmuyor
Geçiyor bu ömrümde günüm dolmuyor
Eşim dostum hiç yanıma gelmiyor
Yok mu hapishane beni arayan
Bir zindanda ölem ben gardiyan
Birer birer yoklamayı yaparlar
Akşam olur kapıları kaparlar
Bitmiyor geceler olmaz sabahlar
Yok mu hapishane beni arayan
Bir zindanda ölem ben gardiyan
Anamdan doğalı garip kalmışım
Acı mapushane aha genç yaşım
Benim zindanlarda ne idi işim
Yok mu hapishane beni arayan
Bir zindanda ölem ben gardiyan
bu liste daha çok uzar gider fazlasıda yazılmaz
Sevan hocam sen bu listelediklerimden ve benzerlerinden uzak dur,aman diyim senin yerin çok farklı doğru yoldasın.herkes seni seviyor.
Siz ideolojik olarak da birçok cephede savaş veriyorsunuz…
Türkiye’de var olan siyasi kampların hiçbirine oturmuyorum. Herhangi bir kampın adamı değilim, beni destekleyen bir zümre yok arkamda. Bu bir bakıma da bana özgürlük kazandırıyor. Birçok insan bana söverken bir yandan da bağımsızlığımı seviyor. Ben her şeye rağmen sevenimin çok olduğunu düşünüyorum.
işte bu helal olsun.biliyoruz zaten.
SAHNE -1
‘Benim TC başta olmak üzere sevmediğim bir sürü ideolojik fikir ve bu fikirleri taşıyan tipler var.’ diyemeyenlerden im…
Çünkü bu kendini inkar etmek gibi bir şey olur.Sonuçta beğenmediklerimiz le aynı dünyada yaşıyoruz.Kalkıp hepsini yok etmeye,çöpe atmaya da imkanımız yok.Yani ‘onlarda var bende varım’ durumu gerçekliktir aslında…
Listeyi yapan muhterem zat gibi kendi doğrusunun kibrine kapılmış,üst ayaktan kuru sıkı sallayan ve buna da alkış tutanlarda olabilir.Sevmeme hakkı özgürlükken Sevme hakkını nereye koyacağız peki?
Çok bilen ‘adsız yorumcu’ almış eline bir satır eti kemiği ayırt etmeden kalın kalın kesmiş. :) Tüm bu sevmedikleriniz sizi de sevmemeye başlayıp,birde bu sevgisizliği nefrete dönüştürürse ne yapacaksın bakalım? Sonuçta her nefret hasım ettiğinin kafasını kırma dürtüsü taşır. Bütün bu liste kolaya kaçmaktan başka bir şey değildir.
Ötekini listelemek insana bir haz verir.Lezzeti vardır.Ve aklına da kibirden bir taht oluşturur.Empati gücünü zamanla azaltır.Muhatabını anlamaya çalışırken bu çabadan da kolayca vazgeçersin.Kendi doğrun la faşist bir alan yaratmış olursun.
SAHNE-2
Alacaklı gibi gelirsen bir başka karşılanırsın,komşu gibi gelirsen ‘İzmirde rakıyla Erzurumda kıtlama çay ikramıyla’ karşılanırsın.Haaa elinde boş gelme. Tatlını da yanında getiriver canım.Anadolulusun bu usülüde bilirsin sen gayri :) Sen anadolulu değilsen dedeni kesen deden,dedemi kesen deden öyleydi.Usül erkan gelenek nedir bilirdi?
Bilirdi bir tatlının zihniyetlerde ne hazlar yaşattığını.Sen torunu bilmezsen bilmediğin le kalırsın.Bilenler bilmeyenlere öğretmediyse ,halklar cinlet geçirip bir deli halde geçmişde birbirini tükettiyse bugüne alacak çıkarmakta neyin nesi oluyor?
O cinnet halinin devam filmini çekmeye çalışan.Ucuna da ‘mış’ gibi barış-mış gibi nar taneleri eklemeye çalışanlar var.Ve biz onları biliyoruz.Siyasi bir bilek güreşine tutuşma çabasının saçmalığı ortadayken aynı yerden bile bile tokat yemenizin ne alemi var? Aptallık ve ceberut ruh hali tek ırka mahsus bir durum değil ki? Ahmaklık insanlık içinde anonim bir durumdur.Bu akıl tutulması ‘alacak hesabı çıkarmaya yeminli’ politik öteki taraf dada var.İzmirde,Erzurumda bizim.Biraz insaf yahu…
Sahne-3
Şaşkoloz aklına bir şeyh arayanlar Sevanyan’ı ateist şeyhi kabulüyle övme hakkına sahiptir.Bu bloğu da çaput bağlanacak dilek ağacına da çevirebilirler.Ergenlerin ve ‘bilmem kaç yıldır ateistim Sevenyanı da o nedenle severim’ diyenlerin romantik kamplaşmasına da eyvallah.Ruhlarında ki ağrıyan tanrısızlık boşluğuna ilaç diye Sevenya nın fikirlerini merhem merhem sürmek bu ülkede serbest :)
Ama
Siz,biz,bizim oğlanlar,oyunumuzu biz birimizle oynarız akılları.Hısım,akraba,tanıdık kalabalıklaşmaları bir sonuç getirmez.
Sadece ‘adaletin zedelenmemesi ‘ için herkes isterse o zaman tesirli olur.Oda ancak yazarken adaletin topuzunu kaçırmamakla olur.Kendin için istediğin adaleti başkası içinde yaşarken uygularsan zaten samimiyetin enerjisi senide kurtarır.
Samimiyet önemli…
Gerisi boş laf !!!
FİLM BİTTİ …
Türkçe benim ana dilim değil ama sizin yazılarınızı okuduktan sonra az da olsa iyi ki Türkçe'm var dedim.
Benim ülkemde bu siteye girmek yasaklanmış,3 aydan sonra ilk bu yazıyı görmek çok üzdü beni.
Nesli tükenen kıçı kırık bir leoparın öldürülmesinin ağıtını günlerce yakan medyamız, bu ülkede nesli tükenen bir insan türünün yani Ermenilerin nadide bir beynini neden görmezlikden geliyor? Ermeniymiş,atesmiş,biz Türklere çaktırmadan hasımlık yapıyormuş,dağ başında kendine bir derebeylik kurmuş isminede otel demiş ve hatta dağı delip kendine türbe yaptırmışmış.Kanun nizam dinlememiş kafa tutmuş mühür sökmüşmüş…Yahu bırakın bu ucuz bahaneleri.İnançlımısın? Müslüman,Hiristiyan veya Musevimisin? Kuşkun yokmu imanından o zaman rahat bırakın Sevan Hoca gibileri? Konuşsun konuşsun dursun.Ve hatta öldükden sonra gömüleceği kendi elleriyle yaptığı türbeyi inançsız inananları yani imanlı taraftarları çaput bağlıcak,mum yakacak,rakı içecekmiş bize ne? Türbesinin girişine yonturduğu Medusa başı Sevanyanı çarpacak cayır cayır yakacakmış.İnanmadığı cehennemine buradan odun hazırlamışmış kime ne? Arkadaş artık nesli tükenene değer veren bir çağda yaşayıp korumak için müzelere koymuyormuyuz.Sevan hocada öyle birisi işde.Kendi elleriyle yapmış olduğu müzesinde bırakalımda var olsun.İlla sevmemiz gerekmiyor.Ve hatta düşmanımız olacak kadarda gıcık birisi.Gıcıkbir adam olmayı seviyor.Ele avuca sığmıyor.Ama olsun sonuçda bir vatandaşımız ve en önemlisi bir insan.Belli ki korkuyor tedirgin oluyor verilecek cezalardan.Neye inanıyorsan.Hangi kutsalın varsa işde ideolojik yada manevi.Mutlaka orada adaleti ve iyiyi temsil eden bir şeyler vardır hepimizin.O iyi şeylere bakıp vicdanımızda Sevan Hocanın rahat bırakılması gerektiğini buluruz.Tersini söylüyorsa o vicdan zaten insanlık kalmamış demektir.Ve hemen tamir etmemiz fabrika ayarlarımıza yani insanlımıza geri dönmemiz gerekir.Bir ermeni bir türk milliyetçisi Sevanyanın bloğunda dalaşıyordu.Sırf test etmek için son golü atan ermeni milliyetçisine karşı keskin bir türk milliyetçisi gibi cevap yazdım.Test etmek içindi bu.Yayınlamadı.Kızdım Sevanyan Hocaya.Ama düşündüm insandır yapması normaldir dedim…Şimdi ben Türk,Müslüman,inançlı ve imanlı bir insan olarak ve ‘Yanlış Cumhuriyetin’ tüm yanlışlarına rağmen nimetlerinden yararlanan memnunu olarak Sevanyan Hocanın rahat bırakılmasını isteyenlerdenim.SEVMEK ZORUNDA DEĞİLİZ AMA YAŞATMAK VE KENDİ HALİNE KENDİ ÖZGÜRLÜĞÜNE BIRAKMAK ZORUNDAYIZ SEVANYAN’I…Rahat bırakın herifi yahu !!!
Yine de duyduğum günden beri öfkeliyim! 20 yıldır ateistim ve bu ülkede tanıdığım, bildiğim en nadide ateist olarak sizi biliyorum. Ermeni olmanızdan da öte ateist olmanızın ve bunu her fırsatta yüksek sesle dile getirmenizin bu kötekte etkisi daha büyüktür diye düşünüyorum. Başınızı ağrıtmamak kaydıyla bir mektupla olsun sizi yalnız bırakmamak için, blog adresinizden gideceğiniz cezaevinin (bunu yazarken bile inanamıyorum) adresini paylaşırsanız sevinirim.
Seni seviyorum Sevan hocam! Katır gibi inadını seviyorum! Selam ve sevgiyle...
sinanizmir@gmail.com
Ben Şirince'yi ziyaret ettim, yaptıklarınızı gördüm, beğendim ve takdir ettim. Kuşadası bölgesi çok ihmal edilmiş, daha doğrusu katli (tecavüzü) devlet tarafından teşvik edilmiş bir bölge. Çocukluğumun o harika Kuşadası-Selçuk bölgesi gitti yerine mahvolmuş bir metropol geldi. Şirince'deki değişiklikler Kuşadası-Selçuk bölgesi için bir umut oldu.
Siyasi olarak sizin sevmediklerinizdenim yani Atatürkçüyüm. Ama hem devletin hem de Türklüğün yeniden tanımlanması gerektiğine inanıyorum. İnandığım Atatürkçü siyasete göre siz de benim kadar Türksünüz. Yani vatandaşlığı temel alırım.
Yaptıklarınızın orjinal ve vatana millete faydalı işler olduğunu düşünuyorum. Bence siz iyi bir vatandaşsınız. Ermeni olmanızı hiç de mesele olarak görmüyorum, herkes neyse o. Maalesef İzmirliler'e ve Atatürkçüler'e karşı önyargılısınız.
Meseleyi Nişanyan-Devlet tartışmasından çıkartıp koalisyonunuzu genişletmeniz lazım. Çünki sizin sevmediğiniz birçok Atatürkçü ve Kemalist hem Matematik Köyü'ne parası ve vakti ile destek oluyor hem de Şirince'nin müdavimi.
Mesele nedir? Mesele Nişanyan değildir. Mesele Türkiye'ye çok daha sürdürülebilir, çok daha yüksek kar marjı sağlayan bir turizm modeli sunmaktır. Bu da ancak kaliteli adamların aklından ve elinden çıkabilir. Devlet ne kadar saçmalasa da bu gerçeğe itiraz edemez ve sizin katkılarınızı yadsıyamaz. Bu meseleyi bu şekilde sunmak, mekan/kar kalitesinin orjinal kültür/proje ve fikirlerle sağlanabileceğini tekrar tekrar vurgulamak lazım. Bu noktayla çıkın ve İzmir'den, Kuşadası'ndan destek isteyin, Bu desteği alırsınız, Kimse sizi kolayına hapse tıkamaz.
Saygılarımla.
Faşizmin göbeğinde yaşıyoruz.
Seninle olacağız Sevan.